EMETİ SARUHAN
Anadolu'da hemen hemen her yerde bir yatıra, bir türbeye, bir ermiş
mezarına rastlarsınız. Bizim kültürümüzün bir parçası, topraklarımızın
nişanlarıdır onlar. Bu veli kulların vesilesiyle, Allah'tan bağışlanma
dileriz. Bu ermişler genelde erkektir. Türk ve İslam Edebiyatı üzerine
çalışma yapan Gülenay Pınarbaşı ise master tezinde ermiş kadınların
hikayelerinin peşine düşmüş. Çoluk çocuk yollara düşerek kırk dokuz
şehir gezmiş, altmış dokuz kadın erenin menkıbesine ve mezarına ulaşmış.
Hem akademik hem de alan araştırması yapmış. Yola çıkarken bu kadar çok
kadın ermişle karşılaşacağını düşünmediğini söyleyen Pınarbaşı,
çalışmasını akademik bir temele dayandırmak zorunda olduğu için birçok
kadın ermişi de dahil edememiş.
TÜRBELER TERAPİ SAĞLIYOR
Bu ermiş kadınların pek çoğunun hayali olduğunu anlatan Gülenay
Pınarbaşı, "Peki niye bu hayali veliler erkek değil de kadın?" sorusunu
soruyor. Pınarbaşı'nın düşüncesine göre kadınlar zor ve çileli bir
hayat yaşıyorlar ve ulu kadınları yanlarında hissetmek istiyorlar;
"Mezarda yatan ulu kişinin kadın olması ziyaretçi üzerinde farklı bir
tesir yapıyor. Kadınlar camiye gitmiyor, cebinde parası da yok ki
terapiste gitsin. Televizyonun karşısında mı rahatlayacak? Kadınlar,
kendilerinin yaşadıkları sorunlarla yoğrulduğuna inandıkları bir ermiş
kadının türbesini ziyâret ettiklerinde, sorunları somut olarak
çözülmese de bizâtihî ziyâret ile huzur buluyorlar. Bu hayatlar aynı
zamanda bugünün kadınlarına teselli mâhiyetindedir." diyor. İstanbul
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Şeyma Güngör de
türbelerin çocuk sahibi olmak isteyenlere olumlu etki yapabileceğini,
türbedeki yoğun dua ve iman gücünün kadının psikolojik rahatlamasına yol
açmasıyla, doğum hormonlarının olumlu yönde etkilenme ihtimali olduğunu
ifade ediyor. Bu açıdan türbe ziyaretlerini batıl olarak damgalayıp
ayrıştırmadan, din adamlarıyla iletişimle doğru yere kanalize edebilmek
önemli.
KADINA ŞİDDETE KARŞI DURAN ERMİŞLER
Gülenay Pınarbaşı'ya göre, kadın ermişlerin her biri günlük hayatta
kadınların yaşadığı sorunlardan birine parmak basıyor. Ermiş olarak
kabul edilen kadınların hayat öykülerinde korku ve iftiralar sık sık yer
alıyor. Bunun nedeninin görünenin ardında görünmeyene dikkat çekmek ve
aile ilişkilerinde kötü zan yerine olumluya sevk etmek olduğu
düşünülüyor. Kadın ermişlerin hikayelerinde genelde iftiraya uğrayan
ancak masum olan genç kızlar ettiği dualar sonucunda ya ölüyorlar, ya
bir ağaç kovuğuna ya da toprak altına saklanıyorlar ya da sır oluyorlar.
Ancak ondan sonra görülen olağanüstülükler bu kadınların masumluğunu
ispatlıyor. Bu menkıbeler kadına şiddet olaylarını engellemeye yönelik
bir yaklaşım olarak düşünülebilir.
AŞERMEK KAPRİS Mİ?
Karyağdı Hatun'un hikayesi ise toplumda kapris olarak görülebilecek olan
hamilelikte aşerme olayına dikkat çekiyor. Ankara'da şimdiki Opera
Meydanı'nda bulunuyor Karyağdı Hatun türbesi. Hamile olan Karyağdı Gelin
Ağustos ayında kar aşerer. Lapa lapa yağan kar rüyaları görür. Kocası
arar ama bulamaz. Bir gece artık içindeki ateşe dayanamaz. Bahçeye
çıkar. "Allah'ım her şey senin elinde. Lapa lapa kar ver, avuç avuç
yiyeyim diye dua eder. O an hacet kapıları açılır ve gökten lapa lapa
kar yağmaya başlar. Sabah kalktıklarında Ankaralılar yerde karı görünce
Karyağdı Hatun'un hikayesi dilden dile dolaşır. Ancak Karyağdı gelin
(sırrı açığıa çıktığı için) çok yediği kardan dolayı hastalanarak ölür.
Aşerme günümüzde dahi bir sorundan ziyade bir bahane olarak kabul
edilmektedir. Karyağdı Hatun aşerme psikolojisine dikkat çekmektedir.
ALKOLİK KOCAYA SABIR VELİ EDER
Ankara Nallıhan'daki Bacım Sultan, kara sevdaya tutulanların tedavi
edildiği bir merkez. Belki de genç kızların sevdikleri kişiyle
evlendirilmediklerinde ne gibi bir psikoloji içine girdiklerini
anlatıyor. Tekke köyünde bulunan Taptuk Emre'nin kızı Bacım Sultan'ın
türbesi yakın zamana kadar bilhassa kara sevdaya tutulan kadın akıl
hastalarının tedavisi için gelinen bir yerdir. Kadın hastaların
getirilmesiyle türbede yatan manevi şahsiyetin kadın olması arasında
muhakkak bir ilişki düşünülmelidir. Kümbet Hatun Türbesi ise
Merzifon'da. Kümbet Hatun'un türbesi çocuk sahibi olmak isteyenler
tarafından ziyaret edilir. Kadınların elleriyle sardığı dilek bebekleri
türbeye konmaktadır. Menkıbeye göre Kümbet Hatun'un kocası alkolikmiş.
Gece gündüz içer eşine kötü davranırmış. Kümbet Hatun bunlara hep sabır
gösterirmiş. Bir Hac döneminde hacca giden Merzifonlular Kümbet Hatun'u
tavaf ederken görmüşler. Bu olay her Hac dönemi devam etmiş.
Merzifon'dan giden herkes mutlaka Kümbet Hatun'u görürmüş.
KISIRLIK UĞURSUZLUK DEĞİL
Amasya'daki Ebe Kayası ise, çocuğu olmayan ailede hemen kadının kusurlu
görülerek "kısır" diye damgalanması ve bunun kadının psikolojisini nasıl
etkilediğini anlatan bir mesaj gibi. Anadolu toplumlarında çocuk
sahibi olamayan ailelerde genellikle gelin yani kadın suçlanmıştır.
İslam öncesi dönemde Anadolu'da verimlilik ve bereket sembolü tanrıça
kültürü yaygındı. Doğurganlık ilahi kaynak olarak algılanmaktaydı.
İslam'dan sonra da bu inancın izleri devam etmiş doğuramayan kadının eve
bereketsizlik getireceğine inanılmıştır. Buna karşılık efsaneler,
menkıbeler, atasözleri gibi halk edebiyatı ürünlerinin sosyal hayattaki
düzenleyici rolü çok önemlidir. Kısır kadınların zor duruma düşmemesi
için ibretlik birçok mesel anlatılmaktadır. Amasya'da bulunan Ebe Kayası
hikayesi ise şöyle; "Genç bir kadının çocuğu olmuyormuş. Kocasıyla
kaynanası ona işkence ettikçe gelin bir ağacın altına gelir, ağlar
sızlar, dua edermiş. Bir gün kaynana üzerine kuma getirince o ağacın
altında Allah'a canını alması için dua etmiş. Duası kabul olmuş ve
oracıkta ölmüş. Oradaki kayın ağacı gelinin cansız bedenini köklerine
çekmiş. Bu gelin zaman zaman ağacın dibinde namaz kılarken görülüyormuş.
Şimdi Ebe Kayası'na kısır olduğu için çevreden, özellikle kocasının
ailesinden gördüğü baskılar neticesinde Allah'a yönelen kadınlar
gelmektedir.
Kadın hapis hayatı yaşamıyordu
Ermiş kadınları meslekleri ve tipleri bakımından da incelediğini, bu
çalışmayı da ileride yayınlayacağını ifade eden Gülenay Pınarbaşı,
"Ermiş kadınların hemen hepsi hayatın içinde. Oryantalistlerin iddiası
gibi Anadolu'da eve kapalı bir dini hayat yaşamıyorlar. Hepsinin
ortalamanın üzerinde bir derdi var. Çocuğu olmuyor, kayınvalidesinden
baskı görüyor, iftiraya uğruyor, sevdiğine kavuşamıyor (haz merkezli bir
aşk değil bu tabi), ya da vatanı ve dini için gazaya çıkıyor.
Bazılarının mesleği bile var. Özellikle eşleri öldükten sonra inşaat
ustalığı, avcılık, ordu komutası gibi bugün bile marjinal kabul
edilebilecek işler. Bu kadınlar güçlerini iman kuvvetinden, duadan ve
tevekkülden alıyorlar. Çok sabırlılar." diyor.